Türk Lirası Dolar Karşısında Tarihte Bir İlki Yaşadı! Geçmişten Bugüne Ekonomik Krizler
Türkiye’de ekonomik krizlerin çıkmasının nedeni makro ekonomik yapının bozulması sonucu karşımıza çıkan buhran dönemleri olmaktadır. Temel olarak yaşanan 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı sonrasında belli başlı krizler yaşandı. Bunlar:
1946, 1958, 1960, 1974, 1980, 1982, 1990, 1994, 2000-2001, 2008 ve 2018-2021 krizleridir.
Geçmişten bugüne yaşanan ekonomik krizlerde bir ilk yaşanarak bugün Türk lirası, dolar karşısında tarihte bir ilki yaşadı.
2018 yılından bugüne kadar dolar kuruyla yaşanan krizde mücadele içinde olan Türkiye, son günlerde bunu daha çok hissettirmeye başladı. Kasım ayında 9,60’lardan başlayan yükselişle ay bitmeden 13,50 seviyesini görerek dolar karşısında tarihte bir ilki yaşadı. Türkiye tam olarak 23 Kasım tarihinde günlük %18’lik bir yükseliş göstererek 2001 yılında yaşanan ekonomik krize göre en kötü gününü yaşamış oldu. Ekonomistler tarafından ekonomik krizin ilk nedenlerinden biri Para Politikası Kurulu’nun verdiği yanlış kararlar ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sözleri. 18 Kasım’da Para Politikaları Kurulu, politika faizinde 100 baz puan indirimi yaparak faizi oynama sonucunda %16’dan %15’e düşürmüştü. Karar sonrasında hızla yükselen dolar kuru, Cumhurbaşkanı’nın “Kur artışı istihdamı artırır” sözlerinin ardından daha farklı bir rekora koştu.
Devalüasyon Mağduru 1946 Krizi
İkinci Dünya Savaşı Döneminde Türkiye’de üretimin gerilemeye başlaması ve tarımda çalıştırılacak erkeklerin askerliğe alınmasıyla 1945 yılında gerileme başlamıştır. Fiyatlar genel seviyesinde görülen artış sonucunda 18.01.1940 tarihinde “Millî Korunma Kanunu” girmiş ve o dönemin şartlarına göre de devlete olağanüstü yetkiler verilmiştir. Bu kanunun verilmesi üzerine gelen yetkiler fabrikalara el koyma ya da değer belirleme gibi birçok olumsuz etkilere neden olmuştur.
Bu tarihte Türkiye için tarihte ilk devalüasyon gerçekleşmiş ve 7 Eylül 1956 tarihinde 1 dolar: 1,29 TL iken 1 dolar: 2,80 olarak değişime uğramıştır. Devalüasyon sonucunda ithalat üzerinde kısıtlamalar kaldırılmış ancak, politika ithalatın ihracat düzeyinde açık oluşturmasına neden olmuştur.
Dış Ticaret Dengesinin Bozulduğu 1958 Krizi
1930-1945 dönemi kapsamında dış dengelerin bozulmasının yaşandığı süreçte, özel sermaye ilk olarak büyük ticaret ve burjuvaların elinde birikim oluşturmaya başladı. İthalatın artışı sonucunda ihracatın yetersiz kalması dış ticaret açıklarının büyümesine neden oldu ve böylelikle dış borçlarda artış gerçekleşti. 1958 yılında ise Türkiye, dış borçlarda anapara ve faiz ödemelerinde oldukça zorluk çekmeye başladı ve dış ülkelere karşı borçları ödemede moratoryuma yani ertelemeye gidildi. Liberal uygulanan politikaların dışında, sabit kur politikası, ithalatın artması, tarımsal üretimin düşmesi, enflasyonun hızlanması, döviz sıkıntısı ve büyüme hızının yavaşlaması gibi sonuçların üzerine ABD dış yardımlarını kısıtladı. Bunun ardından Türkiye ilk defa en kapsamlı ve istikrarlı kararını 1958 yılında yürürlüğe koydu.
1974 ve 1980 Petrol Krizleri
1974 yılında oluşan petrol fiyatlarında hemen hemen 4 kat artış ekonomik alanda olumsuz etkilemiştir. Ülke içerisinde işsizlik artarken fiyatlarda görülen artış sonucunda stagflasyon meydana gelmiştir. Bu dönemde ilk defa yaşanan enflasyon ile işsizliğin aynı zamanda görülmesi geçmiş dönemlerden beri kullanılan ekonomi politikalarına farklılık getirmiştir. Keynes politikaları yerine arza dayalı politikalar ön plana çıkarılmış ve ilk dalgalı krizler, Türkiye’ye koyulan ambargolar sonucunda ekonomik darboğaza girilmiştir.
Sanayileşmenin dışa bağımlı olarak gerçekleşmesi sonucunda ithalatta artış görülürken, az gelişmiş ülkelerde dış açıkların daha da genişlemesi sonucunda ödemeler dengesinde de sürekli açık verilmiştir. 1980 yılında yaşanan 2.Petrol Krizi’nde de petrol fiyatlarında tekrara düşen artış sonucunda petrol fiyatlarında da 2 kat artış görülmüştür. Krizin ardından işsizlikte görülen artış %20, enflasyon ise %65’lere kadar yükseliş görmüştür.
Krizin sonrasında devalüasyona gidilmesi sonucunda Türk lirası yaklaşık %48 düzeyinde değer kaybına uğramış ve sabit kurdan kontrollü dalgalı kur politikasında yabancı sermayeye girişe özendirildi.
1994 Krizinde Bugün Yaşadıklarımıza Benzer Bir Karar
Türkiye 1980’li yıllara geldiğinde ise yüksek enflasyon, oldukça fazla dış borç, işsizlik ve ödemeler dengesi açığı gibi birçok ekonomik sorunla mücadele ediyordu. 24 Ocak 1980 tarihinde ekonomik sorunlar için IMF ile yapılan anlaşma sonucunda tasarruf tedbirleri yürürlüğe girdi ve 80’li yılların sonunda sermayede görülen hareketlilik serbest bırakılmıştı. Bu sayede TL değer kazanmaya başladı ve bu sırada da faizlerin yükselmesi sonucunda ülkeye sıcak para girişini artırmıştır.
Yapılan bu uygulama sonucunda dış borçların ödenebilmesi için iç borçlanma yapılmasına uygun zemin hazırlandı ve 90’lı yılların başlarında hükümet kamu bankalarından borç alımına başladı. Kısa zaman sonra yüksek miktarda borçlanan hükümet zor durumda olmaya başladı. Özel bankalar ise yüksek faizler sonucunda faizlerle kredi vererek mevduat toplarken bu paraları sonrasında yüksek faizle tekrar kamuya veriyordu.
Dönemin Başbakanı Tansu Çiller, Türkiye’de ekonomi alanında söz sahibi olan bankaların yetkisini kendine verdi .1993 yılında iç borçlanma ve cari açıkta ulaşılan rekor seviyede tıpkı bugün yaşananlara benzer bir karar alınmış olundu. Dönem hükümeti, kamu borçlarında azalış olması için faizlerde indirim uygulamaya başladı. Piyasaya bakılmaksızın yapılan faiz indirimleri sistemin düzelmesinde etkili olmadı. Şimdiki dönemin aksine o dönemde Merkez Bankası bu karara karşı direnmişti. Bankalar faiz indirimini uygulamayanınca Tansu Çiller, talimat vererek faiz düşürme politikasını uyguladı. Bu nasıl mı oldu?
Hazinenin borçlanma ihaleleri iptal edildi ve tahvillerle bonolardan elde edilen gelirlerden alınan vergiler artırıldı.
Devlete ait olan kurumların birçoğunda özelleştirilme istenildi. Buradan kazanılacak para ile Türkiye’deki borçların kapatılması düşünüldü. O dönem içerisinde 40 milyar dolara yakın borcu olan Türkiye, özelleştirme sonucunda yaklaşık 35-40 milyar arasında ödemeyi gerçekleştirebiliyordu. Bu özelleştirilmek istenenler arasında Telekom da vardı. Ancak bu süreç için Anayasa Mahkemesinden izin alınamadı. Bu kararın sonrasında Türkiye içerisinde oldukça yüksek sermaye çıkışı görüldü ve Tansu Çiller hükümeti karşılığı olmayan para basma politikasına hız verdi. Bu nedenle de uluslararası kredi derecelendirme notu Türkiye için düşük not uygulamasına gitti.
Bu gelişmelerin ardından Ocak 1994’te TL, %14 değer kaybı yaşadı. Nisan ayında da lirada değer kaybı tam olarak %160 seviyelerinde gerçekleşti. Bu zamanda dolar kuru 19.000 lirayken nisan ayında 38.000 liraya çıkarak enflasyon oranında &106 seviyelerine kadar çıkış görüldü.
Tansu Çiller, devalüasyon sürecinde alkol, sigara, akaryakıt gibi alanlarda vergi artışı uygulaması yaparken çare bulamayınca IMF ile stand-by anlaşmasına gitti. 1994 yılında yaşanan bu kriz tarihte popülist politikaların uygulanması sonucunda yaşanan ekonomik krizler arasında yer aldı.
2001 Krizi Endişe Verici Bir Düzeyde
1994 krizi anında 5 Nisan kararı olarak yapılan uygulamalar sonrasında dövizde serbest dalgalanma yapıldı. Bu kararın sonrasında ekonomik alanda istikrar programı başlandı. Kısa zaman sürse de olumlu sonuçların alındığı görülmüştü. Ancak bir zaman sonra programın işe yaramadığı da görülmüştür. Diğer bir yandan Rusya’da görülen ekonomik kriz de Türkiye içinde ekonomiyi olumsuz etkilemekteydi. 1997 yılı içerisinde GSMH’da büyüme oranı %8,3 olurken 1998 yılında %3,8’e kadar gerileme gördü. Tüm dünya içerisinde ekonomik durgunluğun yaşanması sonucunda 1994 yılında Türkiye’de ağır sorun yaşanması ayrıca bir endişeye sürüklemişti.
17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen deprem, Türkiye için ekonomik büyüme rakamlarını tam tersine çevirdi. Tamamen sorunların artmasına neden olan deprem sonrasında tekrar enflasyonla mücadele etmek için imzalanan IMF’le stand-by anlaşması sonucu enflasyonun nedeni olan kamu açıkları kapatılmaya başlanılmıştı. 2000 yıllarında uygulamaya alınmak istenen özelleştirmeler, tarım reformu gibi ekonomik istikrar programları yürürlüğe girdi. Türkiye sabit kur ve serbest rejim uygulaması yaparken döviz kuruda her gün Merkez Bankası açılışı yapılıyordu.
Ekonomiye gelen ilk darbe Kasım ayında oldu. Likidite yönünden yaşanan kriz sonucunda faizler hızlıca ilerlemeye başladı ve içerisinde hazine bonosu olan bankalar finanse etmekte oldukça zorlanmaya başladı. Yabancı yatırımcıların da endişesi sonucunda aniden fon çıkışı gerçekleşince bankalar arasında piyasada gecelik olarak faiz oranı %1000’in üzerine zirve yaptı. Bu süreçte elindeki tahvilleri finanse edemeyen Demirbank, sıkıntıları sonrasında Tasarruf Mevduat Sigorta Fonuna devredildi.
19 Şubat 2001 yılında ise Bülent Ecevit ve Ahmet Necdet Sezer arasında oluşan gerginlik ekonomik krizin tam olarak devreye girmesine neden oldu. Toplantı anında yaşanan tartışma sonucunda Ahmet Necdet Sezer, Başbakan Bülent Ecevit’e anayasa kitabını fırlattı. Ecevit ise MGK toplantısını terk etti ve çıkışın sonrasında “Bu bir devlet krizidir” diyerek yaptığı açıklamada piyasalarda hareketlenme başladı.
Ekonomik anlamda güven krizi yaşanırken borsa sadece bir günde %20 değer kaybı yaşadı. Aynı gün içinde çıkan 7 milyarlık döviz talebi kısa zamanda bankalardan sonra reel sektöre de yansıdı. Binlerce şirketin kapanması ve işsizliğin arması sonrasında bir de anayasa kitapçığının fırlatılması ile iki gün sonrasında sabit kurdan tekrar dalgalı kura geçildi.
Karar öncesi kur 684 bin lirayken dalgalı kur sonrasında dolar kuru 1,2 milyona ulaştı. Düzeltme işlemi için tek çere yine stand-by anlaşmasına gidildi. 2002 yılında ise güçlü ekonomiye geçiş başlığı altında kısa vadeli sonuçlar Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından uygulandı.
Dış Kaynaklı Ekonomik Çalkantılar Sonucu 2008 Krizi
2007 yılında baş gösteren bu kriz, etki olarak 2008 yılında hissedilmeye başlanılmıştır. Diğer krizlerden farkı ülke içinde değil ülke dışından kaynaklı bir kriz olmuştur. Amerika’da düşük gelirli insanlara verilen yüksek faizlerle verilen mortgage kredilerinde yaşanan sorunlar sonucunca etkilenilmiştir. Kredi içerisinde oluşan tahvillerin değer kaybetmesine neden olduğundan likidite sorunları şiddetlenmeye başladı. En büyük yatırım bankalarından biri Lehman Brothers, 612 milyar dolar borcu olduğunu açıklamasının ardından kısa bir süre sonra da iflasını verdi.
En büyük iflasın tarihe geçmesinin ardından kriz derinleşmeye başladı. Japonya Merkez Bankası (BOJ), Amerika Merkez Bankası (FED) ve İngiltere Merkez Bankası (BoE) likidite sorununu çözmek için politikaları izlemeye başladı. Ekonomik olarak ülkelerin çoğunda faiz oranları en düşük seviyeye çekildi. Gelişmiş ülkelerde görülen kriz az gelişmekte olanları daha az etkiledi. Kriz sonrasında dolar kuru 1.70 seviyesine yükselerek rekor kırmış oldu.
Yakın Dönemde 2018 Kur Krizi
2017 yılından sonra referandumun ardından cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmesi ile ekonomik sorunların çözülmesi üzerine hedefler belirlenmişti. Ancak seçimin 2 ay sonrasında Türk lirasında büyük oranda değer kaybı yaşandı. 2017 yılında dolar kuru 3 ile 4 arasında geçişler yaparken 24 Haziran 2018 genel seçimlerin sonrasında kur 5 TL’nin üzerine çıktı. Enflasyon ise uzun yıllar sonrasında ilk defa %20’yi geçti. Enflasyonun daha önceden görülmemiş bir derecede artmasıyla dolar kurunun önü alınamıyordu. Diğer yandan siyasi olarak ABD ve Türkiye arasında gelişmeler ilişkilerde gerilmeye neden oldu ve Andrew Brunson olayı sonrasında ekonomik yaptırım uygulayacağını açıklayan ABD sonrasında dolar 5 liradan 6,5 seyrinde yükseliş gördü.
Andrew Brunson ertesi gün serbest bırakılınca dolar tekrar 5 lira seviyesine geri dönüş yaptı. Ardından 2021 yılına kadar geçen sürede kur 7’yi görürken asıl süreç bu seviyeye gelmesinin sonrasında başladı. Enflasyonda yükseliş olmasına rağmen Merkez Bankası faizleri indirdi. Hala faizlerin yüksek olduğu hükümet tarafından öne sürüldü. Bu sefer merkez bankası eylül ayında politika faizlerini 100 baz puan ile ekim ayında 200 baz puan ve kasım ayında da 100 baz puan düşüşe uğrattı.
Eylül ayında 8,30 olan dolar kuru kasım ayının ortasında 9,50’ye yükseldi. Geri kalan dönemde ise Türk lirası %35 değer kaybı ile dolar kuru 13,50 seviyelerini gördü.
Türk lirasında yaşanan değer kaybı 2021 yılı içinde %45 seviyesinde oldu. Enflasyon sonucunda artan tahribatın her geçen gün büyük etkiler oluşturacağı ve kurdaki bu yükselişin ardından yabancı yatırımcıların Türk lirası endeksli varlıklarından çekileceği düşünülüyor.
Bir yorum yazmaya başla